Batıllı yaşam kültürünün çok önemli bir öğesi olan tartışma kültürünü tek boyutlu düşünmemek gerekir. Bizde daha çok “siyasal” tartışma olarak algılanan bu olguyu toplumun tüm dokusuna yansıtabildiğimiz ölçüde çok daha net sonuçlar alabiliriz. Gayrisafi milli hasılası yüksek ülkelerde eğitim sürecinde ilk öğretimden başlamak üzere okunan derslerin ardından öğrenci ve öğretmelerin edindikleri bilgiyi daha çok pekiştirmek için tartışma ortamlarında özellikle bir araya getirildiği bilinen bir metodolojidir. Toplumun en önemli kurumunu oluşturan eğitimde yaratılan tartışma kültürünün bir anlamda tüm toplumda yaygınlaştırıldığı bir gerçektir.
Tartışma kültürünün bu denli önemli olmasında kuşkusuzu günümüzde sermayeden bile daha çok önem taşıyan “bilgi” olgusundan kaynaklanmaktadır. İşte bu bilgi ile donatılmış ve yetiştirilmiş insan potansiyelinin toplumu geleceğe taşıyan en temel faktörler olması bu konuya olan önemi daha çok arttırmaktadır. Bilgi ile donatılmış toplum ancak ve ancak en doğru kararı verebilmektedir.
1789 tarihinde Fransız Devrimi’yle evrensel meşruiyet kazandıran “eşitlik, özgürlük, kardeşlik” üçlemesindeki düşüncelere çok yoğun tartışmanın ardından gelindiğini biliyoruz. Yine bu üçlemedeki düşüncelerin somutlaştığı parlamento büyük bir yönü ile tartışma kavramı üzerinde oturmuyor mu ?
Toplumumuzda eleştiri kültürünün içselleştirilmediği gerçeği gün gibi ortada. Yeni yeni filizlenen bu olgunun günümüze kadar değerlendirilmemsinin olumsuzluğunu çok geniş ölçüde yaşıyoruz. Bu gün hayati öneme sahip bir çok problemlerimizin çözümsüz kalmasında tartışma kültürünün engellenmesine dönük çabaların katkısını hangimiz inkar edebilir ?
Toplum ve bireyler susturuldukça var olan sorunlar farklı boyutlar kazanacaktır. Tipik bir despotik anlayışı sergileyen bu tutum gelişmiş ülkelerde tarihin çöplüğüne onlarca yıl önce atıldı. Bu despotik anlayış kuşkusuz toplumda çok büyük acılara ve trajedilere de neden olması yönü ile aynı zamanda insanlık dışı bir tutum.
Tartışma kültürünün despotik bir şekilde bastırılmasında bazı bireysel davranış tutumlarının da olması ilginç bir olgu. Çok dar boyutlu düşünen lider tiplerinde özgür tartışma ortamına tahammül edilemez. Bunda kuşkusuz en önemli neden yönetim olgusunu kamuoyunu dışlayarak gerçekleştirme ve eleştirilerden kaçınma dürtüsünün hakim olduğu bir yapının söz konusu olması önemi bir etken. Bireysel bazı tutumların ülke ve toplum geneline de yansıması demokratik değerlerin erozyona uğramasına da yol açabilmektedir.
Serbest tartışma kültürü ile daha insancıl, daha demokratik ve daha özgür bir dünyanın kapılarını aralamak mümkün olabilir ancak. Yeni bir dünyanın kapılarını aralamanın yolu işte bu özgürce tartışmadan geçebilir. Elbette ki bu tartışma düzeyinde bir çok yanlış ve uygunsuz düşünceler de ortaya konulacaktır. Ancak farklı düşünceleri sansürleyerek tüm özgür düşünceleri susturmak toplumu elbette karanlığa götürür. Alman düşünür Prof. İnam “bilmezler ki her düzenin anarşiste ihtiyacı vardır. O düzenin kendini yenileyip, aşabilmesi için, anarşisti olmayan düzenler kokuşmaya mahkûmdur.” İşte bu kısa anekdot bile toplumların kokuşmamak adına ne denli farklı ve özgür düşüncelere kucak açması gerektiğini hatırlatır bize.
Geçen hafta Skyturk kanalında “Kan Uykusundan Uyanmak” programı düzenlendi. Bu programda çok farklı siyasal düşüncelere sahip akademisyenler, düşünürler, politikacılar, gazeteciler ve sürgünde yaşayanlar düşüncelerini tüm toplumla paylaştılar. Ve biz bazılarının düşüncelerini onayladık. Belki de tepki ile karşıladık.
Peki bu tartışma ortamı yıllar önce yaratılıp düşünceler özgür bir şekilde ortaya konsaydı kötü mü oludu ?
Bir çok yanlışı bu arada geride bırakmaz mıydık ?
Birbirimizi anlamamız ve daha iyi bir dünya için tartışmalıyız. Hem de özgür bir şekilde.